24 Aralık 2010 Cuma

Prens Sabahattin (Alıntı)

Prens Sabahattin, Ziya Gökalp'ın Durkheim'dan etkile­nerek öne sürdüğü toplumcu görüşe karşı, Le Play'in bi­reyci anlayışını sa­vundu. Edmond Demoulins'in “Anglo-Saksonların Üstünlüğü Ne­den İleri Geliyor” adlı yapıtı, görüşlerinin temelini oluşturdu. Demoulins toplum­ları, zümrelerin hakim olduğu ve kişilerin önem kazandığı toplumlar ola­rak ikiye ayırıyordu. Bireyle­rin önem kazandığı toplumlarda, toplumsal zümreleşmenin, bireyin çevresinde oluştuğunu söylüyor, Anglosakson ülke­leri örnek vererek bu tür toplumların geliştiğini öne sürüyordu. Prens Sabahattin, çeşitli tarihlerde yayımla­nan yapıtla­rında, Osmanlı Devleti'nin çökü­şünü, bu görüşler doğrultu­sunda, zümrelerin ege­men olduğu bir top­lum olmasıyla açıkladı, merkezi otoriteye karşı ve bireysel girişimciliğe des­tek ve­ren bir yaklaşımı savundu. Prens Sabahattin'e göre İmparatorluğun kurtuluşu ve ağır sorunların çö­zümü için tek yol bağımsız bireyin hiçbir dayanağa ihtiyaç duymadan çalışmasıdır. Çünkü, çalışmak, bir kişilik prensibi­dir; ama bu prensibin hayata geç­mesi için bireyin ailesi, devleti, cemaati ile olan göbek bağını kes­mesi gerekir. Eşitlikçi ve özgür­lükçü bir siyasi ortamda bunun anlamı, tebaadan vatandaş statüsüne geçmektir.[1] Sabahattinci tasav­vura göre, uygulana­cak liberal modernleşme prog­ramı ile hem tebanın bulunduğu bölgenin sorunla­rıyla anında ve yerinde ilgilenmesi sağlanarak onun bireyleşip vatandaşlık statüsüne ve bilincine ulaş­ması hede­fine erişilecek, hem de kaynağını padişah ve bürokrat­lara karşı eşraf, gelişen burjuvazi ve azınlık­lardan alan bir meşruiyet anlayışı ile siyasi katılım daha geniş bir alana yayılacaktır. Batıdaki gelişimin aksine, bir burjuva devrimi gerçekleştire­cek alt yapıyı Osmanlı bünyesinde bulamayan Prens Sabahattin, bu re­formu “sosyal ilim” metodu aracılı­ğıyla yapay olarak gerçekleştirmeyi tasarlamış­tır. Prens Sabahat­tin’e göre, toplum yapı­sını değiştirmedikten sonra yönetim şeklinin adı : “mutlakiyet, meşrutiyet, cumhuriyet hangisi olursa olsun, netice aynıdır”.
Kasım-Aralık 1908 seçimlerinde Prens Sabahattinci Ahrar fırkası meclise tek bir üye sokabilmişti. Kendili­ğinden ve dağınık sistemsiz bir muhalefete dayanan 31 Mart Ayaklanmasının ardından İttihat ve Terakki’nin iktidarını sağlamlaştırmasıyla, bu isyanda payı olmakla suçlanan Sabahattin ve hare­keti üzerindeki baskı yoğunlaşacaktır. Yazıları sansüre uğramış, kendisi gözaltına alınmıştır. Hatta bu tepki Sabahattinci Doktor Hicri Bey’in Diyarba­kır’da tutuklanmasına, Faiz Bey’in Adana’da “kaza kurşunu” ile katledilmesine, Hasan Fehmi Bey’in İttihat ve Terakki’yi eleştirdiği için , Mısır’da Ahmet Samim Bey’in Ahrar Fırkasının kurulmasında etkili oldukları için öldürülmesine kadar ileri gitmiştir. Prens Sabahattin’e göre Osmanlı toplumunun geri kalmasındaki temel sebep kamusal hayat ile özel hayat alanlarının iktidar sınırlarının belirsizliğidir. Yani siyasi iktidar teba üzerinde egemenlik kurup, onların özgürlüklerini sınırlarken, teba da buna karşı kendisini koruyabilecek siyasi mekanizmaları geliştiremediği için üzerinde egemenlik kurulmasına katkıda bulunmuştur. Bunun sebebi de bireyi, toplum ve devlet karşısında özgürleştirebilecek bir eğitim sisteminin olmamasıdır. [2]

Sosyolog ve siyaset adamı Prens Sabahattin 1877'de İstanbul'da doğdu. Padişah Abdülmecit­'in kızı ve II. Abdülhamit­'in kardeşi Seniha Sultan ile Damat Mahmut Celaleddin Paşa'nın oğludur. Özel öğrenim gördü.II. Abdülhamit'in yönetimini eleştir­diği için gözden düşen ve baskı altında tutu­lan Mah­mut Celalettin Paşa, 1899 yılında Fran­sa'ya kaçarken çocukları Sabahattin'i ve Lütfullah'ı da birlikte götürmüştü. Sabahattin, Pa­ris'te siya­set adamları ve toplumbilimciler çevre­siyle iliş­kiler kurdu. Abdülhamit'in saltanattan uzak­laştırılması, Meşrutiyet­'in ilanı amacıyla yurt dı­şında mücadele sürdüren Türk aydınlarını bir araya getiren 1902'deki Birinci ve 1907'deki İkinci Jön Türk kongrelerini topladı. Teşebbüsi Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti'ni kurdu. 1906 yılında Terakki dergisini yayımlayarak, yönetimde ademi merkeziyet (federatif yönetim) ve iktisatta teşebbüsi şahsi (özel sektör) ilkelerini sa­vundu.Topladığı kongrelerle meydana gelen hareket­ten yararlanarak Osmanlı Ahrar Fırkası'nı kurdu. İttihat ve Terakki yönetiminin sonra ermesin­den ve Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra yurda dönerek çalışmalarını sür­dürdü. Hane­danla olan akrabalığı yüzünden Cumhuriyet Türkiye'sinden gitmek zorunda kaldı. Sonraları Fran­sa'da, daha sonra İsviçre'de güç koşullar içinde yaşadı. 30 Haziran 1948'de İsviçre'nin Nechautel kentinde öldü. Kemikleri Türkiye'ye getiri­lerek Eyüp mezarlığında babasının kabri ya­nına gömüldü.





[1] Liberal Düşünce Derneği web sayfasından alınarak yeniden düzenlenmiştir.
[2] Cenk Reyhan; Tanzimat ve Meşrutiyet Birikimi; İletişim Yayınları, C1 s.146-151’den alıntılanarak yeniden düzenlenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MOĞOLLAR-SARI TEHLİKE

https://drive.google.com/file/d/1jbosXfTm3SLJgWd7SQDw878MnXWq2jmC/view?usp=share_link