Prens Sabahattin, Ziya Gökalp'ın Durkheim'dan etkilenerek öne sürdüğü toplumcu görüşe karşı, Le Play'in bireyci anlayışını savundu. Edmond Demoulins'in “Anglo-Saksonların Üstünlüğü Neden İleri Geliyor” adlı yapıtı, görüşlerinin temelini oluşturdu. Demoulins toplumları, zümrelerin hakim olduğu ve kişilerin önem kazandığı toplumlar olarak ikiye ayırıyordu. Bireylerin önem kazandığı toplumlarda, toplumsal zümreleşmenin, bireyin çevresinde oluştuğunu söylüyor, Anglosakson ülkeleri örnek vererek bu tür toplumların geliştiğini öne sürüyordu. Prens Sabahattin, çeşitli tarihlerde yayımlanan yapıtlarında, Osmanlı Devleti'nin çöküşünü, bu görüşler doğrultusunda, zümrelerin egemen olduğu bir toplum olmasıyla açıkladı, merkezi otoriteye karşı ve bireysel girişimciliğe destek veren bir yaklaşımı savundu. Prens Sabahattin'e göre İmparatorluğun kurtuluşu ve ağır sorunların çözümü için tek yol bağımsız bireyin hiçbir dayanağa ihtiyaç duymadan çalışmasıdır. Çünkü, çalışmak, bir kişilik prensibidir; ama bu prensibin hayata geçmesi için bireyin ailesi, devleti, cemaati ile olan göbek bağını kesmesi gerekir. Eşitlikçi ve özgürlükçü bir siyasi ortamda bunun anlamı, tebaadan vatandaş statüsüne geçmektir.[1] “Sabahattinci tasavvura göre, uygulanacak liberal modernleşme programı ile hem tebanın bulunduğu bölgenin sorunlarıyla anında ve yerinde ilgilenmesi sağlanarak onun bireyleşip vatandaşlık statüsüne ve bilincine ulaşması hedefine erişilecek, hem de kaynağını padişah ve bürokratlara karşı eşraf, gelişen burjuvazi ve azınlıklardan alan bir meşruiyet anlayışı ile siyasi katılım daha geniş bir alana yayılacaktır. Batıdaki gelişimin aksine, bir burjuva devrimi gerçekleştirecek alt yapıyı Osmanlı bünyesinde bulamayan Prens Sabahattin, bu reformu “sosyal ilim” metodu aracılığıyla yapay olarak gerçekleştirmeyi tasarlamıştır. Prens Sabahattin’e göre, toplum yapısını değiştirmedikten sonra yönetim şeklinin adı : “mutlakiyet, meşrutiyet, cumhuriyet hangisi olursa olsun, netice aynıdır”.
Kasım-Aralık 1908 seçimlerinde Prens Sabahattinci Ahrar fırkası meclise tek bir üye sokabilmişti. Kendiliğinden ve dağınık sistemsiz bir muhalefete dayanan 31 Mart Ayaklanmasının ardından İttihat ve Terakki’nin iktidarını sağlamlaştırmasıyla, bu isyanda payı olmakla suçlanan Sabahattin ve hareketi üzerindeki baskı yoğunlaşacaktır. Yazıları sansüre uğramış, kendisi gözaltına alınmıştır. Hatta bu tepki Sabahattinci Doktor Hicri Bey’in Diyarbakır’da tutuklanmasına, Faiz Bey’in Adana’da “kaza kurşunu” ile katledilmesine, Hasan Fehmi Bey’in İttihat ve Terakki’yi eleştirdiği için , Mısır’da Ahmet Samim Bey’in Ahrar Fırkasının kurulmasında etkili oldukları için öldürülmesine kadar ileri gitmiştir. Prens Sabahattin’e göre Osmanlı toplumunun geri kalmasındaki temel sebep kamusal hayat ile özel hayat alanlarının iktidar sınırlarının belirsizliğidir. Yani siyasi iktidar teba üzerinde egemenlik kurup, onların özgürlüklerini sınırlarken, teba da buna karşı kendisini koruyabilecek siyasi mekanizmaları geliştiremediği için üzerinde egemenlik kurulmasına katkıda bulunmuştur. Bunun sebebi de bireyi, toplum ve devlet karşısında özgürleştirebilecek bir eğitim sisteminin olmamasıdır. “[2]
Sosyolog ve siyaset adamı Prens Sabahattin 1877'de İstanbul'da doğdu. Padişah Abdülmecit'in kızı ve II. Abdülhamit'in kardeşi Seniha Sultan ile Damat Mahmut Celaleddin Paşa'nın oğludur. Özel öğrenim gördü.II. Abdülhamit'in yönetimini eleştirdiği için gözden düşen ve baskı altında tutulan Mahmut Celalettin Paşa, 1899 yılında Fransa'ya kaçarken çocukları Sabahattin'i ve Lütfullah'ı da birlikte götürmüştü. Sabahattin, Paris'te siyaset adamları ve toplumbilimciler çevresiyle ilişkiler kurdu. Abdülhamit'in saltanattan uzaklaştırılması, Meşrutiyet'in ilanı amacıyla yurt dışında mücadele sürdüren Türk aydınlarını bir araya getiren 1902'deki Birinci ve 1907'deki İkinci Jön Türk kongrelerini topladı. Teşebbüsi Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti'ni kurdu. 1906 yılında Terakki dergisini yayımlayarak, yönetimde ademi merkeziyet (federatif yönetim) ve iktisatta teşebbüsi şahsi (özel sektör) ilkelerini savundu.Topladığı kongrelerle meydana gelen hareketten yararlanarak Osmanlı Ahrar Fırkası'nı kurdu. İttihat ve Terakki yönetiminin sonra ermesinden ve Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra yurda dönerek çalışmalarını sürdürdü. Hanedanla olan akrabalığı yüzünden Cumhuriyet Türkiye'sinden gitmek zorunda kaldı. Sonraları Fransa'da, daha sonra İsviçre'de güç koşullar içinde yaşadı. 30 Haziran 1948'de İsviçre'nin Nechautel kentinde öldü. Kemikleri Türkiye'ye getirilerek Eyüp mezarlığında babasının kabri yanına gömüldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder