20 Aralık 2010 Pazartesi

Otomobil Korkusu ve Keyfi - Gioffrey Blainey (Alıntı)

1900’lerde hala araba bulunmayan bazı ülkeler vardı. Büyük şehirleri birbirine bağlayan yollar, saatte 30 Km. hız yapan bir araca uygun değildi ve ilk arabaların motorları yetersizdi. Arabaların çoğu benzinden daha çok su harcıyordu ve dik bir yokuş çıkan sürücüler sık sık tam önlerindeki radyatörde kaynayan sudan buharlar yükseldiğini görüyordu. Arabalar gece sürüşüne uygun olarak tasarlanmamıştı - çok iyi ışıklandırılan şehirler hariç- ve gaz yağıyla çalışan farlar bile yolu yeterince aydınlatamıyordu.
Kadınlar çok nadir araba kullanıyordu. Çünkü bu araç ağır ve mekanik açıdan karmaşık bir makineydi. Arabaların narin lastikleri sivri bir diken, çürümüş bir at nalının çivileri, sivri kırma taşlar ya da cam kırıkları nedeniyle köy yollarında hemen patlıyordu. Yedek lastiği takmak çok zahmetli ve pis bir işti. Motoru çalıştırmak için bile, krank kolunun büyük bir güç sarf ederek elle döndürülmesi gerekiyordu. Eğer motor ateş almazsa krank boğuluyordu. Böyle bir durumda bir insanın kolu kolayca kırılabilirdi.
Birkaç lüks araba elektrikle kalkabiliyordu. 1908 yılında Rus Çarının akımla çalışan ve hızla kalkan bir arabası vardı. Suikast tehlikesiyle yaşayan krallar için böyle hızlı ve güvenli arabalar şarttı. Amerika 1912’de elektrikli marş motoru olan pahalı Cadillac’ı üretti. Ve 7 yıl sonra Fransa’da yeni Citroen, artık kendi marş motoruna ve etkili elektrikli farlara sahipti. Fransa’nın ilk arabaya yaptığı katkılar bunları tanımlayıcı ve uzun süre geçerli olan Fransız isimlerden anlaşılabiliyordu : şasi, karbüratör, garaj, limuzin ve otomobil.
Otomobil kullanmak isteyen kadınların sayısı gün geçtikçe artıyordu. Kadınlar, her sürüş macerası için koruyucu bir şapka, eldiven ve mont giyiyorlardı. Yolculuğun sonunda saçlarını tekrar taramak ve kıyafetlerine çeki düzen vermek zorunda olduklarının farkındaydılar. Çünkü rüzgar ve toz bir şekilde mutlaka arabanın içine sızıyordu. Normal bir 5 çayı için arkadaşının evine arabayla gitmek ve direk evin kapısında inmek hala bir hayaldi.
İlk arabalar ve gürültülü motosikletler, düşman kazanmıştı. 1902’de New York’da bir Tıp dergisi “kötü kokan” otomobillerin sokaklarda yaya ve atlara korku salarak insanların sinirlerini bozduğunu açıkladı. Henüz ABD Başkanı olmayan W.Wilson, zengin sürücülerin küstahlığı karşısında dehşete düşmüştü : “bu ülkede otomobil haricinde hiçbir şey sosyalist duyguları bu kadar tetikleyemez” demişti. Ülkesinde sosyalist duyguların pek de tetiklenmediğini bu arada eklemek gerekir…
Amerika’nın geniş toprakları ve gittikçe artan zenginliği araba için biçilmiş kaftandı. 1914’de araba en çok Birleşik Devletlerde üretiliyordu. Dünya otomobil endüstrisinin merkezi Detroit şehriydi. Buranın avantajlarından birisi, üreticilerin ve oto montajcılarının yakınlarda işletilen küçük teknik atölyelerine ve dökümhanelere kısa zamanda iş sağlamalarıydı. Burada, Highlandpark’da, hünerli bir teknisyen haline gelen çiftlik işçisi Henry Ford kendi otomobillerini yapmaya başladı. Montaj hattını tamamlayarak – otomobilin kendisi kadar önemli bir buluştu – güvenli ama ucuz arabaları üretti. Çalışanlarının hepsi küçük ama uzman bir işi yerine getiriyordu : civataları sıkmak, yeni parça eklemek, iş bitince aracı muayene ya da kontrol etmek. Saatlerce aynı işi yapan işçiler, kendilerinden önceki nesilden – ya da demiryolu vagonu ya da at arabası yapanlardan daha az kabiliyet ve beceriye ihtiyaç duyuyordu. Aynı esnada araba üretimindeki darboğazlar da ortadan kaldırılmıştı. Yeni arabaların üstündeki boya yavaş yavaş kururken park edilmeleri gereken geniş alanlara ihtiyaç duyuluyordu. Ancak 1923 yılında yeni arabaları hemen kuruyan nitroselüloz boyalarıyla boyama fikri ortaya çıktı.
Henry Ford’un zengin olması büyük bir hayretle karşılanıyordu. Dünyada en çok konuşulan adamlardan biri haline gelmişti. 1923’de yayınlanan hayat hikayesi Almanya’da 30 kez basıldı. Bu hikayenin en iyi okurlarından biri de sonradan hapse girecek olan Adolf Hitler’di. Sıfırdan zengin olanların hikayelerine tasvip etmeyen yeni Sovyetler Birliğinde bile, Ford’un üretim teknikleri mühendisler tarafından yoğun bir şekilde çalışılıyordu. Fransız Citroen, İngiliz Austin ve Morris, İtalyan Fiat gibi rakiplerine satışlarda fark atan Ford, fazlasıyla başarılıydı. Yıllar geçtikçe, ilk tasarım T Ford modelini değiştirmeyi reddetti. Ve bu modelden toplam 15 milyon Ford’un dünyanın caddelerinde gezdiği günler geldi. Bu rekor, ancak bir nesil sonra Volkswagen tarafından geçilecek bir rekordu.
Arabalar gün geçtikçe ucuzlamaya, daha güvenli ve konforlu olmaya başladı. 1930’da sıradan bir arabanın, yolcuları dışarıdaki havadan koruyan su geçirmez tavanı, çelik kapıları, cam pencereleri vardı. Yeni arabaların pek çoğunda daha güvenli hidrolik frenler vardı, lastikleri daha sağlamdı ve benzine kurşun eklenmesiyle motorları daha sessiz çalışmaya başlamıştı. Ancak motorlar hala çok güçlü değildi. Küçük arabalar dik yokuşları tırmanırken vites değiştirdikçe yavaşlıyordu. Bazılarının, gürültü tırmanışlarına yeniden başlamadan önce – radyatördeki sıcak su kaynarken- boğulmaması için durup, mola vermesi gerekiyordu.
Avrupalı ailelerin çoğunun hala arabası ve motosikleti yoktu ve çoğu hiçbir zaman araba sahibi olamayacağını düşünüyordu. Ancak Birleşik Devletlerde orta direk bir aile yeni ya da ikinci bir araba sahibi olabiliyordu. Bazen büyük şehirlerde kavşaklar trafiğin en yoğun olduğu saatlerde tıkanıyor, yavaş hareket eden at arabaları, her ne kadar sayıları gittikçe azalsa da, bu karmaşayı daha da kötü hale getiriyordu. Yoğun saatlerin dışında trafik olmuyordu ve sürücülerin büyük kısmı kaldırım kenarında park yeri bulabiliyordu.
Büyük Amerikan şehirlerinin hemen hemen hepsinde en yaygın taşıma aracı olan tramvayların geleceği aniden tehlikeye girdi. Uzun mesafe trenleri önemini korumaya devam etti, ancak bu da çok uzun süreli olmadı. 1920’lerin sonlarında, Amerika demiryollarında hala otuz binden fazla memurla birlikte 1.700.000 kişi çalışmaya devam ediyordu. Ancak kısa süre içinde küçük yan hatları kapatmaya başladılar. Daha sonrada arabalarla kamyonların hızla çoğaldığı yerlerdeki hatlar demiryolu amirleri tarafından kapatıldı. 20.yüzyılın ikinci yarısında terk edilmiş bir tren istasyonu ve sessizliğe gömülmüş bir tren tüneli sıkça rastlanan manzaralardı.
Büyük şehirlerdeki hayat arabalarla birlikte yeniden şekillenmişti. Şehirlerde caddeler daha temiz olmaya ve yaz aylarında at pisliği nedeniyle görülen sinekler azalmaya başlamıştı. Varoşlardaki insanların artık tren istasyonlarına yakın yerlere ev yapmasına gerek kalmamıştı, bu nedenle şehirlerin sınırları daha da genişlemişti. Deniz kenarındaki ya da dağlardaki tatil yerleri turist getirmek için o ana kadar demiryolu ya da vapura ihtiyaç duyarken, artık yeni tatil yerleri sadece arabalara bel bağlamış durumdaydı. Ancak yol üzerindeki küçük kasabalar tehlikedeydi, çünkü araba sahipleri alışveriş ve işleri için büyük şehirlere gitmeye başlamıştı. Birçok ülkede Pazar günleri, tramvayların ve trenlerin öğleden önce çok sınırlı hizmet verdiği sessiz günlerdi ancak araba sahibi Pazar seyahatleriyle bu sessiz sınırlamayı çiğnedi.
Arabalar insanları özgürleştiriyordu. Diğer taşıma araçlarının hakim olduğu zaman tarifelerini bir rafa kaldırıp, sürücülerin eski angaryalardan ve kaidelerden kurtulmasını sağlayarak özgürlük getiriyordu. Bir araba evliliği ve flörtü, insanların alışveriş yaptığı, piknik yaptığı, tatil yaptığı yerleri, cenaze törenlerini nasıl şekillendireceklerini, gittikleri sinemayı ve kiliseyi bile etkiliyordu. Araba sahipleri Amerikalıların hızla planlayabileceği faaliyetler talep etmeye başladılar. 1920’lerde Kaliforniya’da dünyanın ilk moteli inşa edildi. Seyircilerin otomobil içinde film seyrettikleri ilk sinema 1933’de New Jersey’de açıldı ve iki yıl sonra da Oklohoma’da ilk park sayaçları görülmeye başlandı. Filmin otomobilde seyredildiği sinemalar ve arabayla girilen bankalar çok uzakta değildi. Diğer tarafta İngiltere, dünyanın ilk yaya geçidini tasarladı. Bu, yeterince cesur yayalara geçidi kullanma hakkını verdi. Arabalar gerçek birer katildi ve yüzyılın sonunda Amerika’da cezalar milyon dolarlara dayanmıştı. Barış kadar savaş da motorlu taşıtlar tarafından şekillenmişti. Ve 1940’da Hitler’in tankları, silahlı arabaları ve diğer araçları önceki dünya savaşında imkansız görünen zaferler elde etmeye başlamıştı.
Kaynak : 20.Yüzyılın Kısa Tarihi; Geoffrey Blainey; 1001 Kitap; İstanbul 2008  s140-143

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MOĞOLLAR-SARI TEHLİKE

https://drive.google.com/file/d/1jbosXfTm3SLJgWd7SQDw878MnXWq2jmC/view?usp=share_link