Prof.Dr. Bülent TANÖR
1.TBMM döneminin siyasal rejimi, bir savaşı demokrasiyle yönetmek, krizi demokrasiyle aşmak gibilerden son derece netameli bir görev yüklenmişti. Kurtuluş Savaşı rejimi bu işi başarıyla yerine getirdi; hem kurtuluşu sağladı, hem de bunu demokrasi içinde gerçekleştirdi. Ulusal kurtuluş savaşları tarihinde bir meclis eliyle ve kuvvetler birliği rejimi içinde gerçekleştirilip, başarılan ilk ve muhtemelen tek örnek budur.
Şimdi bu bulguyu başından alıp yeniden yorumlamanın sırasıdır. Burada savaş ile rejim arasındaki bağlar dikkat çekicidir.
İki değişik savaş biçimi (milis savaşı/ulusal savaş), iki değişik siyasal model (yerel kongre iktidarları/ulusal kongre iktidarı ve TBMM) eşlik etmiş görünüyor. Gerek askeri gerekse siyasal örgütlenme biçimleri arasındaki fark belirgindir (yerellik ve ulusallık).
Ancak, her iki örgütlenme modelinin siyasal ideolojisi ve sistemi özdeştir : Demokrasi. İki değişik savaş biçiminin (yerel/ulusal ya da milis/düzenli ordu) siyasal ortak paydası demokrasi olgusu şeklinde belirmektedir.
Saray ve bazı hükümetleri krizi yalnız baş eğmeyle değil aynı zamanda otokrasiyle çözümlemeye niyetliydiler (meclisin feshi, bir daha toplanmaya yanaşılmaması, saray mutlakiyeti vb.). Yerel ve ulusal güçler ise krizi hem direnmeyle hem de demokrasiyle çözme programına getirmiş ve başarıyla uygulamış oldular.
İki değişik savaş biçiminin buluştuğu bu ortak siyasal rejime “savaş demokrasisi” adı verilebilir. Bu deyim elbette şu varsayımı içermektedir : Somut verili koşullarda savaş demokrasiyi beslemektedir. “Savaş demokrasisi” deyimi en başta savaşın siyasal rejimi demokratikleştirici etkisini vurgulamakta, demokrasinin savaştan türediği anlamına gelmektedir.
Otokrasi: Anayasal sınırlamaları olmayan Monarşik yönetim tarzı, iktidarın sadece tek bir bireyde toplandığı rejim biçimi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder