Bu metni okuyun.
Sonra masalda geçen üç yaşlı kadının kimliğini sorgulayın.
Sakın bu üç kadın makineleri temsil ediyor olmasınlar ?
Grimm kardeşler sakın bize Sanayi Devrimini anlatıyor olmasınlar?
İplik Eğiren Üç Kadın
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir kız varmış, tembelin tekiymiş, iplik eğirmeye, örgü örmeye bir türlü yanaşmazmış. Annesi öyle söyler, böyle söylermiş, kız yapmam da yapmam diye ayak dirermiş. Günün birinde annesinin kafası kızıp sabrı taşmış, bir güzel pataklamış kızı. Kız da bas bas bağırmaya, ağlayıp sızlamaya başlamış. Tam o sırada da kraliçe geçiyormuş evin önünden. Ağıt sesini duyup arabasını durdurmuş, evden içeri girip kadına neden kızını dövdüğünü sormuş, ağıt sesinin ta sokaktan işitildiğini söylemiş. Kadın da kızının tembelliğinden bahsetmeye utanıp demiş ki: "Sormayın, yüce kraliçem! “Ne yapsam, ne etsem de şu kızı iplik eğirmekten bir vazgeçirebilsem! Ben yoksul bir kadınım, eğirecek o kadar çok ipliği nereden bulayım?”Bunun üzerine kraliçe, şöyle cevap vermiş: "Bir kimse iplik eğirsin; bayılırım doğrusu! O kasnağın dönerken çıkardığı sesi işittim mi dünyalar benim olur. Siz en iyisi kızınızı bana verin, saraya götüreyim. Orada iplikten çok bir şey yok. Canı istediği kadar eğirip dursun." Kızın annesi, kraliçenin önerisini sevincinden uçarak kabul etmiş, kraliçe de kızı yanma alıp götürmüş.
Saraya geldiklerinde, kraliçe kızı yukardaki odalara çıkarmış, üç oda ağzına kadar iplikle doluymuş, hem de ipliklerin en güzeli, en hasıymış bunlar. Kraliçe demiş ki: "Haydi göreyim seni, şu iplikleri eğir bana. Hepsini eğirip bitirirsen, seni en büyük oğluma alırım. Yoksulluğuna falan hiç bakmam. Senin yılmak bilmeyen hamaratlığın yok mu, benim için bundan daha güzel çeyiz olamaz." Bu sözleri işitince, kızın yüreğine bir korkudur düşmüş. Nasıl düşmesin? O kadar çok iplik dünyada eğirilecek gibi değilmiş. Üç yüz yıl yaşasa da sabahtan akşama kadar çıkrığın başında oturup kalkmasa, gene bu işin üstesinden gelemezmiş. Kız, yalnız kalınca ağlamaya başlamış, üç gün öylece oturup elini işe sürmemiş. Üçüncü gün kraliçe gelip bakmış ki, kız eli boş oturuyor, şaşırmaktan kendini alamamış. Ama kız: "Annemden, evimizden ayrılmak beni çok üzdü, henüz işe başlayamadım," diyerek bir bahane uydurmuş, kendini bağışlatmaya çalışmış. Kraliçe de ses etmemiş, odadan çıkıp giderken: “Ama yarın başlayacaksın çalışmaya, tamam mı!” demiş.
Kız yine yalnız kalmış, ne yapacağını, ne edeceğini bilememiş bir türlü, bir çıkar yol bulamamış, üzgün üzgün pencereye yürüyüp dışarsını seyretmeye koyulmuş. Derken karşıdan üç kadının geldiğini görmüş. Biri düztabanmış kadınların, kocaman bir ayağı varmış. İkincisinin alt dudağı çenesinden aşağılara sarkıyormuş. Üçüncüsünün ise başparmağı iri mi iriymiş. Pencerenin önünden geçerlerken durmuşlar; başlarını kaldırıp kıza bakmışlar; "Neyin var senin kızım?" diye sormuşlar. Kız derdini söylemiş. Onlar da: "Peki, sana yardım ederiz ama, bir şartla!" demişler. "Bizi düğününe çağıracaksın, bizimle elâlemin karşısına çıkmaktan utanıp sıkılmayacak, bizi başkalarına teyzelerin diye tanıtacak, bizi kendi masana oturtacaksın. Biz de bu yaptığına karşılık senin bütün ipliklerini eğiririz, hem de göz açıp kapamadan yaparız bu işi." Kız da büyük bir kıvançla: "Peki," demiş, "içeri buyurun da hemen başlayın işe". Bunun üzerine kız, o üç acayip kadını içeri almış, üç odanın birincisinde kendilerine bir yer açmış, onlar da kolları sıvayıp işe koyulmuşlar. Biri ipliği çekiyor ve ayağıyla kasnağı döndürüyormuş; ikincisi, ipliği diliyle ıslatıyor, üçüncüsü de ipliği kıvırıp büküyor, bir parmağıyla da ikide bir masanın üzerine vuruyormuş. Her vuruşunda da büyük bir ustalık ve incelikle örülmüş pek çok iplik yere düşüyormuş. Kız, kadınları kraliçeden saklamış; kraliçe geldikçe, ona yalnız örülmüş iplikleri gösteriyor, kraliçe de onu öve öve göklere çıkarıyornıuş. Derken birinci odadaki iplikler eğirilip bitmiş, sıra ikinci odaya, ikinci odadakiler de bitince sıra üçüncüye gelmiş. Üçüncü odadaki iplikler de bir solukta eğrilip aradan çıkarılmış. Bunun üzerine üç iplik eğirici kadın, kıza “hoşça kal” deyip gitmişler, ama gitmeden ona şöyle demişler: "Sakın unutma verdiğin sözü! Yoksa mutluluk yüzü göremezsin!"
Kadınlar gidince, kız boşalmış odaları ve örülmüş yığınla ipliği göstermiş kraliçeye. Kraliçe de düğün dernek kurdurmuş. Damat adayı prens, elinden böyle iş gelen hamarat bir kızla evleneceğine pek seviniyor, kızı öve öve bitiremiyormuş. Kız, arada bir fırsatını bulup demiş ki: "Benim üç teyzem var, şimdiye kadar çok iyilikleri dokundu bana, bu mutlu günümde onları unutayım istemem hani. İzin verin de kendilerini de düğünüme çağırayım, bizimle bir masada otursunlar." Kraliçeyle prens de: "Niçin izin vermeyelim, buyurup gelsinler, başımızın üstünde yerleri var" diye cevap vermişler. Derken düğün şenlikleri başlamış, üç teyze hanım da acayip kılıklarıyla çıkagelmiş. Kız demiş ki: "Hoş geldiniz, sevgili teyzelerim!" Kız böyle söylemiş ama, prens: "Bu suratsız cadılar da nereden senin akraban oluyor?" demiş. Sonra düztabana sormuş: "Ayağın neden böyle kocaman senin?" O da: "Kasnağı döndürmekten, kasnağı döndürmekten!" cevabını vermiş. Bunun üzerine prens, ikincisine sormuş: "Alt dudağın neden böyle sarkık senin?" O da: "iplikleri ıslatmaktan, iplikleri ıslatmaktan!" diye cevaplamış. Derken prens üçüncü kocakarıya sormuş: "Neden başparmağın böyle iri?" O da: "İplikleri bükmekten, iplikleri bükmekten," karşılığını vermiş. Prens, onlardan bu cevapları alınca korkup demiş ki: "Benim güzel eşim, bundan böyle elini çıkrığa sürüp iplik eğilmeyecek!" Kız da, o hoşlanmadığı iplik eğirme işinden böylece yakasını kurtarmış.
Kaynak : Grimm Masalları; Afa Yayınları; Çeviren Kamuran Şipal; İstanbul 1989; s87
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder