23 Eylül 2010 Perşembe

25.Blok - Erika'nın Öyküsü (Alıntı)

25. Blok
Kızlar... Yunanlılar... beni dinleyecekler,
Her şeyi şarkıyla anlata­cağım anlamanız için.
Bu gördüğünüz bacalar en büyük ölüm fabrika­sının.

Binlerce Yahudi, yaşlı genç ve çocuk

Kucaklaşıyorlar alevlerle.
Beni de yakacaklarını biliyorum.
Bir süre sonra ortalarda olmayacağım
Yorgun gözlerimin gör­düklerini anlamak için
Beni duyuyor musunuz? İnanın bana.
Gerçek bu dehşet, ben her gün yaşıyorum.
Kızlar... Yunanlılar... yalvarırım size.
Buradan sağ kurtulursa­nız eğer,
Dünyaya anlatın size söylediğini bu şarkının.
Auschwitz'de 4. kremator­yum iş eki­binde meçhul bir Yunan Yahudisinin Şarkısı
Yunan ordusu 1941 Nisanında Selanik’i boşalttı. Askerler kent­ten çıkmadan petrol, cephane ve yiyecek stoklarının Al­manların eli­ne düşmemesi için mümkün olduğu kadar çok depoyu yaktılar. Halka gelecek kötü günlere hazırlık olarak bu­labildiği her şeyi stok etmesi söylendi. Panzerler ve zırhlı araçlar Via Egnatia'dan geçer­ken Selanikliler evlerinde kalıp fırtına­nın uzaklaşmasını beklediler. Ancak bu arada Yunanlı Yahudi düş­manları dükkanlara ve lokan­talara 'Yahudiler Giremez' yaftaları asmaya başlamışlardı. Yahudi cemaatinin ileri gelenleri tutuklandı ve bir kısmının mallarına el konuldu. Birkaç gün sonra burnunda bir svastika dalgalanan bü­yük bir araba Koromilas Sokağında Salvator Kounio'nun yalısının önünde durdu. O sırada henüz on dört yaşında olan Salvator'un kı­zı Erika şunları hatırlıyor: "Göğüslerinde madeni plaketler olan iki Alman devi ba­bamı sordular. Babam yüzü solgun ve korku içinde aşağı indi. Bir şey söylemeden onu arabaya atıp götürdü­ler."
Erika, ağabeyi, büyükbabası ve annesi saatlerce heyecan için­de bekledikten sonra Salvator basit bir açıkla­mayla döndü. Al­manların fotoğraf makineleri ve filme ihtiyaçları vardı, kendisinin de Venizelos Soka­ğında büyük bir fotoğrafçı dükkanı olduğundan önce ona gelmişlerdi. Erika'nın dedesi Ernst Löwy, "Ben sana söylemişim.Almanlar uygar ve kültürlü insanlardır Beethoven, Goethe ve Heine’yi çıkarmış bir millet kötülük yapmaz!" dedi. Büyükbaba Karlsbad'lıydı (şimdi Çek Cumhuriyetinde Karlovy-Vary) ve Birinci Dünya Sa­vaşında çarpışmıştı. Hitlerizmin İngiliz propagandası olduğuna inandıkları için 1939'da Karlsbad’dan is­temeye­rek ay­rılıp Selanik'e kızlarının yanına gelmişlerdi.
Selanik'teki Alman işgalinin ilk yılında Löwy haklı görünmüştü. 50.000 Yahudiye karşı özel bir önlem alınmış değildi. 1941-42 kışın­da bütün kent açlık çekmişti, ama durumları yine de Atina'nınki kadar kötü değildi. Kounio ailesinde bir iyimserlik bile vardı. Erika, ana babasının konuşmalarına kulak misafiri oluyordu: "Yahu­dile­ri rahat bırakacaklar, görür­sün! Nürnberg yasalarını uygulamadı­lar! Yapacaklarını Almanya'da yaptılar."
Selanik Yahudileri Orta Avrupa Yahudilerinden farklıydı. Dilleri başkaydı ve kuzey Avrupa antisemitizmi kadar kötü bir şeyle uzak­tan bile bir tanışıklıkları olmamıştı. Yirminci yüzyılda Yunanlılar arasında Yahudi aleyhtarı bir görüş belirmişse de bu, ekonomik re­kabetten kaynaklanıyordu ve çok az taraftar bulabilmişti. Bu ne­denle Selanik Yahudileri başlarına geleceklere hazırlıklı değillerdi. Alman ajanlarının 1937'den beri Yuna­nistan'ın Yahudi cemaatinin sistematik bir envanterini çıkar­dıklarından haberleri yoktu. Bu işlem, annesi Yunanlı olan ve Atina’ya William Lions adında bir İngiliz Yahudisiymiş gibi gelen Hans Reegler ilee başla­mıştı. Reegler’in otuz ajandan oluşan ekibi öyle kapsamlı bir hazırlık yapmıştı ki, Sonderkommando Rosenberg 1942'de Selanik'e geldiğinde paha biçilmeyen değerde kitap, belge ve kutsal yazılar kolek­siyonu­nun nerelerde bulunacağını biliyordu. Selanik'in Yahudi kültürü Os­manlı, Balkanlar ve İspanyol etkileri taşı­dığı için Alfred Rosenberg'in Yahudi tarihi ve kültürü müzesi için özellikle ilginçti.
Selanik'in baş yöneticisi Dr.Max Merten 1942 Temmuzunun sı­cak bir sabahında on sekiz ila kırk beş yaş arasındaki bütün Ya­hudilerin sabah saat sekizde kent merkezindeki Eleftherios Mey­danında toplanmala­rını emretti. 1908’de Jöntürkler kardeşlik ve eşitlik manifestolarını on dilde olmak üzere orada okumuşlardı. Al­manlar iş taburları için birkaç bin kişi seçmek istiyorlar ama bu­nu aynı zamanda bir aşağılamaya dö­nüştürmek istiyorlardı. O sı­cak altında giyinik olan 9.000 kişiye altı buçuk saat jimnastik ve talim yaptı­rıldı. "Dövülmek, kırbaçlanmak, kurşuna dizilmek veya kö­peklerin üzerlerine salınması tehditleri altında dakikalarca kı­pırdamadan ve gözlerini kırpmadan sıcak temmuz gü­neşine bak­mak zorundaydılar. Biri gözlerini indirir ya da yorgunluktan çevi­rirse kan gelene kadar dövülüyordu... SS,  kurbanlarına evlerine dö­nerken ilk 150 metreyi koşarak veya emekleyerek, yerde taklalar atarak gitmelerini emretti." Ondan sonraki günler içinde pek çok  kişi beyin kanamasından veya menenjitten öldü. Bu "oyunlar” ve zorunlu ça­lışma programı Yahudileri sürgün için değil, soymak için yumuşatma amacını güdüyordu. Yirmi sekiz ya­şın­daki Merten her şeyden önce haraç alma peşindeydi. Zorunlu çalışma için seçilen Yahudilerin 12.000 sterlin­lik altın kar­şılığında bağışık tutulmasını sağlıyordu. Savaştan sonraki mah­keme­sinde onun açgözlülüğünün kurbanları rüşvet ve kurtarmalıkların nakit olarak torbalar içinde el arabala­rıyla getirildiğini anlatmışlardır.
Selanik'in baş Hahamı Zevi Koretz kendisinden iste­nen her şeyi kabul ediyordu. Koretz Yahudi­lerin boyun eğerek im­ha edilmekten kurtulabileceklerine inanı­yordu. Haham iyiniyetliydi ama Alman yetkililerinin hayatla­rını kolaylaştırdığı da kesindi.Erika Kounio 1942 sonbaharında okula döndüğünde hava de­ğişmişti. Yahudi arkadaşları zorunlu çalış­madan feci durumlarda dönen babalarını ve amcalarını anlatıyorlardı. Erika ile ailesi gece­leri kapılarını ki­litlerler, radyonun başında toplanıp BBC'nin en son haberlerini dinlerlerdi. Kasımda 'iki Polonyalı Yahudinin Lublin'de 'Lager' denilen bir yerden kaçtıklarını duydular. Haber spi­keri  tarafsız sesiyle burada Yahudilerin kitle halinde öldürüldük­lerini söylemişti." Her geçen ay yeni bir kötü gelişme getiriyordu. Merten'in büro­su 1492 göçünden kalan Yahudi mezarlıklarına el konula­cağını, isteyen Yahudilerin akrabala­rının kemiklerini alabileceklerini bil­dirdi. Mermer mezartaşlarının tümüne el konulup bir cadde yapıl­dı ki, günümüzde halkın hâlâ bunların üstünde yürümesi demok­rat Yunanistan'ın bir ayıbıdır. Yine mezar taşla­rından hamamlar ve Almanlar için açık bir yüzme havuzu yapıldı.
Erîka 1943 Şubatında babasının şöyle dediğini duydu: "Bir SS Sonderkomrnandosu geldi, ba­şında Brunner ve Wisliceny vardı. Bu hiç hoşuma gitmedi." Doğu Prusyalı, otuz yaşındaki avukat Dieter Wisliceny 1942'de Slovakya’nın Yahudi cemaatini kısa za­manda temizlemekle Adolf Eichmann'ın gözüne girmişti. (Savaştan sonra bu suçundan dolayı Slovakya'da idam edilmiştir.) Yirmi üç yaşın­daki Alois Brunner daha az titiz bir bürokrat, ama daha şiddetli bir sadistti [bu ki­tabın yazıldığı sı­rada hâlâ Suriye devletinin, konukseverliğin­den yararlandığına inanılmaktadır).
Wisliceny Yahudilerin aleyhinde kararlar almaya başladı: arma­lar, hareket kısıtlaması, mal ve emlaka el konulması ve son olarak gettolaşma. Ancak Yahudiler kent nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturduklarından bu sonuncusu kolay olmadı. Birbirine bitişik olmayan bir çok getto yapıldı; bunlardan biri de bugün Sela­nik'in en lüks semti olan Kalamaria'dır.En kalabalık olanına da Avus­turya-Macaristan imparatorluğunun bü­yük Yahudi inşaatçısı Baron Hirsch'in adı verildi.
Baron Hirsch kampı yüksek bir ahşap çit ve dikenli telle çevri­liydi. Üç girişteki Almanca, Yu­nanca ve Ladino dilindeki yaftalarda Yahudilerin kamptan çıkmalarının ve Yahudi olmayanların kampa girişinin cezası­nın ölüm olduğu belirtiliyordu. Mart başlarında Ba­ron Hirsch'te 593 odaya 2.500 kişi sıkıştırılmıştı. Getto sakin­leri arabalar ve el arabalarıyla eşyalarını daracık sokaklarda taşırken müthiş bir karışıklık oluyordu. İnsanlar çocukları için daha geniş bir yer arıyorlar, yiyecek ya da sı­cak tutacak bir iki parça giyecek için değiş tokuş yapmaya çalışıyorlardı. Geceleri SS'ler projektörle­rini ana girişin yakınındaki meydana çeviriyorlar ve Goebbels'in propaganda Bakanlığı kameraları çalı­şırken halktan dans edip şarkı söylemelerini istiyorlardı.
Bu gettoya yerleştirilen ilk 2.500 kişi yoksul mahallelerden gelen işçi Yahudilerdi, aralarında sadece iki zengin aile vardı: Salem ve Kounio aileleri. Wisliceny geldiğinde Erika ile ailesi yalılarından va­roşlar­daki gettolardan bi­rinde çok daha küçük bir eve taşınmışlar­dı. 10 Mart 1943'te evlerine gelen bir SS subayı eşyalarını toplayıp iki saat içinde Baron Hirsch'e gitmelerini emretti. Erika'nın babası varlığını korumak için işini gizlice bir Yunanlı dostuna devretmişti. Ancak biri kendisini SS'lere ihbar etmişti ve cezaları da bu yer de­ğiştirmeydi. Erika şöyle yazıyor: "Erkekler, kadınlar, çocuklar, be­bekler hepsi ha­reket halinde... Sonunda camları kırık bir kahve bul­duk. Çatıdan akan yağmur yerde birikintiler oluştu­ruyordu... Donu­yorduk, açtık, soğuk ve umutsuzluktan o gece hiç uyumadık."
Salvator Almanların bütün drahmilerini zlotiye çevirmelerini is­tedikleri için 'banka' önünde kuyruğa girmişti. Para Polonya'ya vardıklarında kendilerine çek olarak ödenecekti. Kounio'lar böyle­ce nereye gideceklerini öğren­miş oldular. Erika büyük kapıdan ba­kınca Via Egnatia'nın öteki yanındaki Selanik tren istasyonunu gö­rüyordu. Baron Hirsch yüzyılın başında demiryolunu Selanik'e ka­dar getirdikten sonra Rusya'daki pogrom kurbanlarının kalması için istasyonun karşısına bir imarethane yaptırt­mıştı. Bir zaman­lar Hirsch döneminin Yahudileri için kurtuluş ve tedavi mekânı olan bina şimdi Auschwitz yolunda son çıkış noktasıydı "Sefalet devam ediyordu" diye yazıyor Erika. "İkinci günü dehşet ve daha çok şaşkınlık içinde tamamladık. Bir gün sonra herkes istas­yon­larda hazırlanan yük vagonlarından söz ediyordu... Kırk vagon! Bindirilmeyi bekleyen sonsuz bir kuyruk".
Hirsch'in büyük girişimi Orta ve Doğu Avrupa'yı Balkanlara bağ­layan sık bir demiryolu ağıyla so­nuçlanmış ve Selanik'e ticaret ve refah gelmişti. Yarım yüzyıl sonra kent Yahudileri aynı demiryolu ile en güneyden en kuzey uç olan ,Krakow'a taşınıyorlardı. Ağlayıp inleyen kalabalık itile kakıla vagonlara doldurulurken Erika an­nesine, baba­sına ve küçük kardeşi Heinz'a sıkı sıkı tutunuyordu. "Kapılar ka­patıldı. Vagon patlayacak gibiydi.. Erkekler, kadınlar, çocuklar, yaşlılar... herkes aynı anda ağlıyor, in­liyor, bağırıyor, konuşuyordu! Vagonun bir ucunda bir torba içinde peksimet, kurtlu incirler ve zeytin vardı. Ortada bir kova duruyordu!"
Vagonlar yedi ya da sekiz gün sonra panik içindeki insan kitle­sini Polonya kışının ortasına bıraktılar. SS'ler tabanca­larını ve kır­baçlarını sallayarak koşuşturuyorlar, köpekler kayışlarını kopartacakmış gibi gerili, dişlerini gösterip havlı­yorlardı. "Hangisi daha vahşi, SS'ler mi, köpekleri mi?" diye yazıyor Erika...
 Kounio ailesi farklıydı, Selanik Yahudilerinin pek azının bildiği Almancayı konu­şuyorlardı. İlk grup gaz odala­rına götürülürken Erika, Heinz ve ana babasına bekleme­leri söylendi : çevirmenlere ihtiyaç vardı !
Erika babasıyla kardeşinden ayrılmıştı, ama annesinin yanında kalmayı başarmıştı. Kampın en önemli yeri olan Po­litik Büroda [Politische Abteüung - PA) çalışmaya başladı. Bu, kendisine birta­kım 'ayrıcalıklar' sağlıyordu ki, bunların en önemlisi bina içinde çalışmasıydı. Ama yine de yoklamalarda bulunuyor, Auschwitz or­kestrasının çaldığı marşlar eşli­ğinde yürüyor, Dr. Rohde ve SS ka­dınları Drecsler ve Mandel'in gaz odasının holü olan 25. Bloka nakledilecek hasta ve zayıfları 'ayırmalarında' orada bulunuyordu.
Erika PA'da Auschwitz'in ölülerinin adlarını kayda geçiriyordu. İşe başladıktan birkaç gün sonra sevgili arkadaşı Sarika'nın adını 25. Blok listesinde gördü. "Sürgün edilmemiz başladığından bu ya­na ilk kez ağladım ve bu yıllar boyunca son ağlayışım olacaktı." Erika'nın kurtulma umudu yoktu. Soykırımın yazıcıları olarak o ve arkadaşları Auschwitz ope­rasyonunu herkesten iyi biliyorlardı. Böylesine önemli tanıkların yaşamalarına izin verilmezdi. Bu ne­denle onun ekibi Cennete Yükselme Komandosu {Himmelfahrt-skommando) olarak anılıyordu. SS şefi, "Buradan çıkışınız ancak gaz odasının bacalarından olacak!" diye alay ediyordu.
Bu arada Yunan Yahudilerinden binlercesi kampa akmaktaydı. Selanik'ten 46.000 kişinin nakli görül­memiş bir süratle tamamlan­mıştı. Selanik Yahudilerinin yüzde 96'sı hemen gaz odalarına gönderilmişti. Bu yolculuğu yapanlardan biri de Erika'nın büyükbabası Ernst Löwy idi. Löwy aylarca saklanmasına rağmen Almanların şerefsiz bir niyeti olma­dığından emindi. "Bir gün Selanik'teki Gestapo karargahına gitmeye ka­rar verdi. Alman ordusunda yüzbaşı olarak kazandığı madalyaları alarak gitti. 'Ben Dr. Ernest Löwy'im, işte kâğıtlarım... Benî lütfen ailem ve kızımın olduğu yere gönderirmisiniz?” Görevli memur kendisini say­gıyla karşılayıp birkaç günlük tren yolculuğundan sonra kızını görebile­ceğini söyledi. Kendi­si en son gaz oda­sına giden bir kamyonun arkasından bakarken  bir tanıdığınca görülmüştür.
Auschwitz'deki Yunan Yahudileri Selanik ve daha sonra Yanya, Korfu, Atina ve adalardan tanıdıklarını arı­yorlardı. Na­ziler üniforma­lar, tıraşlı başlar ve terörle bireyselliği silmeye çalışmışlardı.
Erika, Auschwitz'de çeşitli milletlerden Yahudiler ve Hıristiyanlarla daya­nışmayı yaşamışsa da, kendini Yahudi ol­duğu kadar bir Yu­nanlı ve bir Selanikli görüyordu. Auschwitz'deki direniş örgütü 1944 Eki­minde 4 numaralı Kre­matoryumu dinamitle sabote etmeyi başar­mıştı. Erika bu saldırıda baş rolü oynayanların Yunan Yahudileri ol­duğunu duyunca göğsü gururla kabarmıştı. Kendi kendine şöyle demişti: "Yunanlılar! Halkımız başını eğ­medi. Buna inanamıyordum ama doğruydu. Onlarla gurur du­yuyordum. Kuşkusuz öleceklerdi ama bu ne güzel bir ölümdü! Onlar istedikleri ölümü seçtiler!"
Erika Kounio 25. Blok ve gaz odalarından kurtulmuştu. 1945 Ocak ayında Almanya'daki başka kamplara yayan gönderilen on binlerce Yahudinin Ölüm Yürüyüşü arasında o da vardı. Bundan sonra annesiyle haf­talarca Ravensbrück'teki kadınlar kampında kaldılar. Auschwitz’de yirmi iki akrabasını kaybetmiş olmasına rağmen Erika'nın yakın ailesi sağ kalabilmişti: Auschwitz'den bütün üyeleri sağ olarak Seİanik'e dönen tek Yahudi aîlesi onlardı.

Kaynak : Misha Gleny; Balkanlar; Sabah Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MOĞOLLAR-SARI TEHLİKE

https://drive.google.com/file/d/1jbosXfTm3SLJgWd7SQDw878MnXWq2jmC/view?usp=share_link