Savaşın başlangıcında -kara savaşı açısından- petrole gereksinim duyulacağı düşünülmemişti. Alman Genelkurmay Başkanı demir ve kömür alanlarında ve demiryolu nakliye şebekesinde üstünlük taslayarak övünüyor, plan yönünden metodik olduğunu düşünerek, Batı'da cereyan eden savaşın kısa ve kesin olacağını varsayıyordu. Savaşın ilk ayları içinde Alman orduları planları gereği epeyce öne geçtiler. 1914 yılı Eylül ayı başlarında Almanya'nın, Paris'in kuzeydoğusundan Verdun'a kadar 125 mil mesafede uzanan bir savaş hattı vardı. Bu hat Verdun'dan Alpler'e kadar uzanan diğer bir hatla birleşiyordu. Bu iki hatta, iki milyon asker vardı. Bir ara Alman Ordusu'nun sağ kolu Paris'in kırk mil yakınına kadar gelmiş ve bu "Işıklar Kenti"ne doğru yol almaya devam ediyordu. İşte tam bu kritik anda içten patlamalı motorlar devreye girecek ve stratejik önemini hiç beklenmedik bir şekilde kanıtlayacaktı.
...Fransız hükümeti yüz bin siville birlikte Paris'i zaten terk etmişti. Başkentin düşmesi an sorunuydu. Ve görünüşe göre, Fransa yakında sulh için başvuruda bulunacak gibiydi. Belki de barış görüşmelerini Bordeaux'dan isteyecekti. Fransız Ordusu'nun Komutanı General Joseph Cesaıre Joffre kuvvetlerini Paris'in güneyine ve doğusuna çekmeyi düşünmeye başlamıştı. Bu da kentin tam anlamıyla korumasız bırakılması demekti. Ancak General Joffre'nin görüşüne katılmayan biri vardı; Paris Askeri Valisi General Joseph Gallieni. Askeri Vali bu konuda tamamen farklı düşünüyordu. Hava keşfi sonunda Alman hatlarını vurup düşmanın ilerlemesini durdurmak için elde son bir koz olduğunu anlamıştı. Kendisine yardım elini uzatması için İngiliz donanmasını ikna etmek istediyse de bu bir yarar sağlamamıştı. Çünkü İngilizler onu ciddiye almamıştı. Uzun pejmürde sakalı, düğmeli siyah çizmeleri, sarı renk tozlukları ve üzerinde eğreti duran üniformasıyla yaşlı general pırıl pırıl bir subay görünümü vermekten çok uzaktı. Günün önde gelen İngiliz komutanlarından biri onun için "Hiçbir İngiliz subayının böyle bir komedyenle konuşurken görünmek istemeyeceğini" söylemişti. Ancak 4 Eylül gece vakti yaptığı duygusal ve öfkeli telefon konuşmasıyla her nasılsa General Joffre'u bir karşı taarruza geçmeye ikna edecekti, Gallieni ilerde o geceden söz ederken bu telefon konuşmasından "coup de telephone" yani "telefon darbesi" diye bahsedecekti.
1914 yılı 6 Eylül günü ormanlar arasından ve olgun hububat tarlalarından kavurucu bir sıcak altında geçen Fransızlar nihayet hücuma geçmişlerdi. Başlangıçta epeyce başarı da kazandılar. Ancak çok geçmeden Almanlar yeni kuvvetler getirdiler. Artık Fransızlar gerçekten çok tehlikeli bir duruma düşmüştü. Son derece ihtiyaç duydukları kendi takviye kuvvetleri Paris'in çok yakınında olduğu halde onları cepheye çekecek hiçbir yol yoktu. Fransız demiryolu şebekesi tahrip edildiğinden bu yolla gelmeleri imkânsızdı. Yürümeye kalksalar, geç kalacaklardı. Askeri araçlarla gelecek olsa bile, bunların taşıyabileceği gülünç sayıdan çok daha fazla adama ihtiyaç vardı. O halde ne yapılabilirdi ki?
Ancak General Gallieni kolay kolay pes etmeyecekti. Çuvala benzeyen şekilsiz üniforması içinde sanki her an Paris'te, Paris'in her köşesinde dolaşır gibiydi. Kuvvetlerini yeniden toplayıp örgütlemeye çalışıyordu. Pejmürde görünümüne karşın Gallieni asla bir komedyen değildi. Aslında o hem askeri bir deha hem de bir çare bulma ustasıydı, ihtiyaçların doruk noktada olduğu o günlerde zaruret içinde çırpınan kuvvetlere motorlu araç bağlantısı kurmayı ve içten patlamalı motorlardan yararlanmayı düşünen ilk insandır.
Gallieni birkaç gün evvel, kentin boşaltılma olasılığını dikkate alarak "kendine özgü" bir nakliye müfrezesi kurulması emrini vermişti. Gerçekten de kurulan bir müfreze belirli sayıda Paris taksilerinden oluşmuştu. 6 Eylül sabahı Gallieni mevcut taksi rezervinin ihtiyacın çok altında olduğunu görecek, Paris'teki bütün taksilerin de bu müfrezeye katılmasını, vakit geçirmeden nakliye bölüğü haline dönüştürülmesini isteyecekti. Bir sabah Maluller Bulvarı denen yerdeki bir lisede kurulmuş olan karargâhında otururken aniden esinlenerek yeni bir karara varacaktı. Taksilerden kurulu bir armada organize edecek ve bu armadayla binlerce askeri cepheye sevk edecekti.
Hemen kentte mevcut üç bin taksinin aranıp bulunmasını ve komuta altına alınmasını emretti. Polislerle askerler de derhal taksileri durdurup, şoförlerden paralarını ödeyen müşterilerini hemen orada bırakıp karargâha gitmelerini istediler.
Bu ara, şoförlerden biriyle kendisini arabadan indiren asker arasında şöyle bir konuşma geçiyordu:
"Peki, müşteri hakkımızı nasıl ödeyecek? Taksimetreye göre mi, tek fiyatla mı?"
"Taksimetreye göre."
"Öyleyse haydi gidelim!"
Bunu söyledikten sonra da taksimetresini açmayı ihmal etmeyecekti.
Saat akşamın onuna kadar, yani Gallieni'nin o emri verdiğinden sonraki iki saat içinde yüzlerce taksi des Invalides Bulvarı'nda toplanmış bulunuyordu. Taksilerin ilk grubu akşam karanlığından yararlanarak Paris'in kuzeydoğusunda küçük bir köy olan Tremblayles-Gonesse'e yollandılar. Ertesi sabah des Invalides Bulvarı'nda taksilerden oluşmuş ikinci bir ordu hazır vaziyette bekliyordu. Bu ikinci grup da büyük bir konvoy halinde, Champs-Elysee'den yukarı doğru, Royale ve Lafayette yollarını takiben harekete geçti. Sonra da Gagny'de kent dışına çıkıp doğuya doğru ilerledi. 7 Eylül günü taksiler kararlaştırılmış olan yerde bir araya geldiler ve yeniden organize olup gruplara ayrıldılar. Aynı gün taraflar arasında çatışma ve onun getirdiği savaş kritik bir denge oluşturmuştu. Alman Orduları Başkomutanı Helmuth von Moltke, eşine yazdığı bir mektupta 7 Eylül olaylarından şu sözlerle bahseder: "Bugün kader büyük bir karar verecek. Sel gibi kan akıyor!"
Akşamları güneş batıp da etraf karanlığa gömüldüğünde General Gallieni'nin kişisel gözetimi altında askerler bu taksilere dolduruluyordu. Bu durumu yarı şaka yarı umursamazlıkla karşılayan Gallieni "Hiç değilse alışılmamış bir şey yapıyoruz" demişti. Askerlerin taksilere alınmasından sonra sıra tıka basa asker dolu bu araçların taksimetrelerini açıp yirmi beş-elli taksilik konvoylar halinde savaş meydanına yollanmasına geliyordu.
Bir tarihçinin ileride yazdığı gibi "geleceğin motorize kuvvetinin öncüleri" olan bu taksi şoförleri araçlarını ancak Parisli taksicilere yakışır tarzda sürüyor, zaman zaman hız artırarak birbirlerine yetişip zaman zaman da birbirlerinin önüne geçerek veya geride kalarak bıkıp usanmadan ilerliyorlardı. Karanlık yollarda birer ışık noktası oluşturan farlarıyla bu taksiler gerçekten görülmeye değerdi.
Gallieni Paris taksileriyle savaş cephesine binlerce askeri taşımayı başarmıştı. Bu da kuşkusuz savaşın yazgısında etkili olmuştur. 8 Eylül sabahı doğan güneş Fransız hattını bir gün evvelkinden daha kuvvetli, bu hat üzerinde boylu boyunca çarpışan Fransız kuvvetlerini de moralleri düzelmiş, yeniden şevk kazanmış bulacaktı. Nitekim, bir gün sonra Eylül'ün 9'unda Almanlar yenik düştü ve geri çekilmeye başladılar. Alman ordularının geri çekilmesi sırasında durumu mektupla karısına bildiren Moltke bu konuda şunları yazıyordu: "İşler kötü gidiyor; Paris'in doğusundaki çatışmalar lehimize sonuçlanmayacak. Savaşımızın acımasız bir düş kırıklığı olduğu anlaşılıyor... Büyük ümitlerle başlayan bu savaş sonunda bizim aleyhimize sonuçlanacak."
Taksi şoförlerine gelince, iki gün boyunca aç ve uykusuz kalmış bu insanlar, Paris'e dönecek, burada kendilerini hayretle karşılayan birçok meraklı tarafından sarmalanıp hakları olan taksi ücretlerini alacaklardı. Onlar Paris’in kurtarılmasına yardım etmişlerdi. Ayrıca Gallieni>’nin buluşu ve yol göstericiliğiyle motorlu taşımanın gelecek için ifade ettiği anlamı da haretekleriyle göstermişlerdi.
İlerideki yıllarda vefakar Paris şehri, des İnvalides Bulvarı’nı kesen geniş yolun ismini değiştirerek buraya “Mareşal Gallieni” adını vermiştir.
Kaynak : Petrol; Daniel Yergin; İş Bankası Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder