22 Eylül 2010 Çarşamba

Gideon Hausner (konuşma)

GIDEON HAUSNER

Kudüs, 17-18 Nisan 1961

'0 adam, Eichmann'dı'
Adolf Eichmann, genç bir Nazi SS subayıyken, 1938'de Viyana'daki Yahudi Göçü Merkez Bürosu'nun başına getirilmiş, 1942'den sonra da, istenmeyen Yahudi tutsakların imhasından sorumlu olmuştu.

Bunların arasından, kamplarda çalıştırılabilecek durumda olan­ların şevkine nezaret etti. Savaştan sonra Güney Amerika'ya kaçtı. 1960'ta İsrailli ajanlar tarafından Arjantin'den kaçırıldı ve 1961'de Kudüs'te yapılan duruşmada, Yahudiler'e karşı işlediği suçlardan yargılandı.

İsrail Devleti Başsavcısı olan kırk altı yaşındaki Gideon Hausner, Eichmann davasında iddia makamını temsil ediyordu; aynı zaman­da da altı milyon Yahudi'nin sözcüsü durumundaydı. On saat süren bir konuşma yaptı.

Aşağıda, duruşmanın başında ve sonunda yaptığı konuşmalardan alınmış bölümler yer almaktadır.







Ey İsrail Yargıçları! Adolf Eichmann davasında iddia makamı ola­rak huzurunuza tek başıma çıkıyor değilim. Benimle birlikte burada, altı milyon kişilik bir iddia makamı bulunmaktadır. Ama şimdi ayağa kalkıp, sanık sandalyesindeki adamı göstererek 'J'accuse' (Fransızca, 'İtham ediyorum'; Zola'nın, Yahudi kökenli Dreyfuss'un davasıyla il­gili olarak Fransız Genelkurmayı'na yazdığı açık mektubun başlığı) diye haykıramıyorlar. Çünkü artık külden başka bir şey değil onlar; Auschwitz'in ve Treblinka'nın tepelerine yığılmış, Polonya ormanla­rına savrulmuş külden başka bir şey değiller. Onların mezarları, Av­rupa'nın her yerine dağılmıştır. Kanları hâlâ haykırmaktadır, ama sesleri susturulmuştur. Bu nedenle ben, onların sözcüsü olacağım. Bu dehşet verici iddianameyi onlar adına dile getireceğim. Bu insanların kat ettiği uzun ve kanlı yol boyunca hiç kimse, bu insanların bir ulus olduğu ilk günden bu yana hiç kimse, Hitler ile rejimi kadar ve onun icraatından sorumlu Adolf Eichmann kadar, ağır bir darbe indirmemiştir Yahudiliğin ortadan kaldırılması için. İn­sanlık tarihi, böyle bir iddianameye konu olacak başka bir adam bil­memektedir. Barbarlık deyince akla gelen klasik isimler, Neron, Attila, Cengiz Han, bu duruşmada sizlere aktarılacak olan dehşetin, iğ­renç cinayetlerin yanında bütün önemlerini yitirirler... Sadece bizim kuşağımızda örgütlü bir devlet, tümüyle savunmasız ve barışçı bir topluluğa karşı böyle bir saldırıya girişmiş; kadın, erkek, çocuk de­meden, sakalı ağarmışlardan bebeklere kadar herkesi fırınlarda yak­mış, toplama kamplarına kapatmış ve onları kesin bir biçimde orta­dan kaldırmaya karar vermiştir...

Bu duruşmada yeni bir cani tipi vardır karşımızda, kanlı zanaatını masa başında icra eden ve ancak ender durumlarda işini kendi elle­riyle gören bir tip... Ama gaz odalarını çalıştıran onun sözü oluyordu; ahizeyi eline aldığında, trenler toplu imha kamplarının yolunu tutar­dı; onun İmzası, on binlerce kişinin akıbet mührü oldu. Tek yaptığı e-mirler vermekti. Bir emriyle askerler Yahudiler'i evlerinden toplar, dövüp işkence ederek gettolara sürer, mallarını çalar ve bütün bu vahşetle yağmadan sonra, onlardan elde edilebilecek her şey elde edildikten, saçları bile alındıktan sonra, topluca katledilmeye gönde­rirlerdi. Cesetleri bile kurtulmuş olmuyordu. Altın dişler sökülür, parmaklardan alyanslar çekilip alınırdı...

Eichmann, bunları 'planlayan, başlatan ve örgütleyen' kişiydi. Bu kan denizine tükürmeleri için, her türlü cinayet, hırsızlık ve işkence yöntemini kullanmaları için başkalarına emir veren oydu. Dolayısıy­la, kendi elleriyle bir adamın boynundaki ilmeği sıkmış kadar, kur­banları gaz odasına atmış kadar, öldürülen milyonların her birini tek tek vurup açık çukurlara itmiş kadar, sorumluluk taşımaktadır. Hu­kukun gözünde böyledir onun sorumluluğu. Her türlü vicdan ve ah­lak ölçüsüne göre de, sorumluluğu budur. Onun suç ortakları da... bir ulusun liderleriydi, aralarında profesörler ve bilim adamları, akade­mik unvanları olan cüppeli büyük adamlar, eğitimli kişiler, 'aydınlar'dı. Yahudiler'in imhasına karar veren konseylerde karşımıza çıka­cak olan doktorlar ve avukatlar, bilginler, bankerler ve iktisatçılardı onlar. Katliam işinin bütün o korkunç evrelerinde görev alan subay­larla yöneticiler de vardı. kelimeler, insan aklının kavrayabileceği, kalbinin içine sığdı­rabileceği şeyleri ifade etmek için vardır. Oysa burada biz, insanın kavrayışını aşan işlerle uğraşıyoruz. Yine de bunlar oldu: Milyonlar­ca insan, işledikleri herhangi bir suçtan Ötürü değil, herhangi bir şey yaptıkları için değil, sadece Yahudi halkından oldukları için ölüme mahkum edildi. Teknolojideki gelişmeler, dehşet verici plan­larını gerçekleştirmelerini sağlayacak verimli birer araç olarak canilerin hizmetine sunuldu görevi neredeyse tümüyle Yahudilerle ilgili olan, işi onların imhası olan, bu günahkâr rejimin uygulayıcıları içinde rolü Yahudiler'le sınırlı olan tek adanı vardı. O adam, Eichmann'dı. Burada onu, "hazır işe koyulmuşken' aynı zamanda Yahudi olmayan insanlara karşı işlenen suçlardan da sorumlu tutuyorsak, bunun nedeni bizim etnik ayrını yapmamamızdır. Ama unutmamalıyız ki sanığın görevi, uzun yıllar boyunca kendisinin kaderi ve kendisine gönderilmiş bir çağrı olarak gördüğü, büyük bir coşku ve sonsuz gayretle kendini adadığı görevi, Yahudiler'in ortadan kaldırılmasıydı. . .

Eichmann, üstlerinin emirlerini yerine getirdiğini söyleyecektir size. Ama dünyanın vicdanı, Uluslararası Askeri Mahkeme aracılığıy­la dile gelerek, vicdana ve ahlaka aykırı olan emirlerin, insan toplu­munun üzerine kurulu olduğu temel yükümlülüklerle ters düşen ve insanların bir arada yaşamasının esası temel kuralları ihlal eden emirlerin, hukuki ya da ahlaki açıdan savunma oluşturamayacağını bildirmiştir. Dolayısıyla bu kararın ışığında, İsrail'de bizim yasaları­mız, sanığın böyle bir savunma yapmak gibi bir yasal hakkı olduğu­nu reddetmektedir. Ama asla hepsi bu kadar değildir. Onun, kendisi­ne verilen gerçek emirlerin çok ilerisine gittiğini, bu yönde hiçbir e-mir bulunmadığı halde imha harekâtlarında inisiyatif kullandığını ve bunları, sırf hayatının misyonu olarak gördüğü bir işe adanmışlık duygusuyla yaptığını mahkemeye kanıtlayacağız . . .

.. . SS'in kullandığı ilk ve başlıca sindirme aracı, toplama kampıy­dı; orada, modern teknolojinin sunduğu bütün kaynaklardan yararla­narak dehşet sistemleri geliştirilip yetkinleştiriliyordu. Romantik bir mistik, bir aile adamı, dışarıdan bakıldığında karısına sevgi dolu bir koca, çocuklarına şefkatli bir baba olan doğa âşığı Nazi, toplama kamplarında akıl almaz vahşilikte bir canavar haline gelir, insanları, gözünü bile kırpmadan böcek gibi ezmekte tereddüt etmezdi. Rudolf Hess'ün öyküsü olan 'Auschwitz Komutam'mn en çok şok yaratan bölümlerinden biri, Hess'in kendi evindeki huzur dolu aile yaşantısı­nı anlattığı yerlerdir:

Oğullarına verdiği eğitim, karısına gösterdiği şefkat ve sevgi -ve bütün bunlar, yüksek gerilim verilen o dikenli tellerin hemen öbür yanında gerçekleşir; o dikenli telin çevrelediği korkunç imha kam­pında, 'her gün' beş ilâ on bin arasında, kimi günler daha fazla sayıda insan ölüme gönderildi.

Gestapo, kurbanlarının bütün insani zaaflarını nasıl kullanacağını çok iyi biliyordu. Yeterince zaman tanındığında, açlığın ve işkencenin en sağlam adamın bile gücünü kıracağını; vahşet ve aşağılama ile Tanrı'nın görüntüsünü silmenin, bir insanı tümüyle duyarsız ve tepkisiz hale, kendi mezarını kazması dahil, her emre itaat edecek bir robot ha­line getirmenin mümkün olduğunu biliyorlardı. Yahudi'nin kendi­ne olan inancını yok etmek için her türlü aşağılamadan yararlanıldı.

Bir adam suratının ortasına kamçıyı yiyip de buna tepki gösteremezse; kıvranıncaya kadar aç bırakılırsa; erkeklere ve kadınlara, oğlanlara ve kızlara, birer hayvan gibi birbirlerinin gözü önünde dışkılamaları emredilirse; kadınlar muhafızların önünde çırılçıplak koşturulursa; Yahudiler'in hayatının kesinlikle değersiz olduğunu kanıtlamak için sabah akşam insanlar kurşuna dizilirse; idamlar gerçekleştirilirse; kaprisli muhafızlara eğlence olsun diye gözlerinizin önünde soğukkanlılıkla kasaplık yapılırsa; yapayalnız ve savunmasız olduğunuzu, hayatınızın herhangi bir SS'in o günkü ruh haline bağlı olduğunu, her gün yirmi kez görürseniz işte bu koşullarda, bu talihsiz insanların çoğunu, her türlü inanç ve duygudan uzaklaştırmak, yaşama arzularını büyük öl­çüde ellerinden almak, çabuk ve acısız bir ölümün en büyük istekleri haline gelmesini sağlamak hiç de zor değildir .. .

Naziler. yalan ve hile konusunda ustaydı. Kurbanlarını kandır­mak için her yolu kullanmayı bilirdi. Binlerce, on binlerce Yahu­di'nin ölüme gönderilmek üzere toplanacağı ve diğerlerinin de sak­lanmayı ya da kaçmayı başaracağı her insan avından sonra, bunun son harekât olduğu, sağ kalanlara artık kimsenin dokunmayacağı, ar­tık başka sevkİyat olmayacağı yolunda kasıtlı söylentiler yayardı Na­ziler. Kolayca umuda kapılan, bütün Yahudiler'in kaderinin çoktan kararlaştırılmış olduğuna inanamayan ya da inanmayan veya açlık, sefillik ve ıstıraptan tükenmiş olan birçok insan, saklandıkları yer­den çıkarak ya da ormanlardan dönerek şansını denemek ister, so­nuçta da, yeni bir insan avında yine cellatların eline düşerdi. Kaplan, kendi keyfine göre oynuyordu kurbanlarıyla.

Naziler'in emirlerini yerine getirenler arasında, gettolardaki Ya­hudi polisler ve İhtiyar Meclisleri arasında bazı Yahudileri de bula­cağız. Gaz odalarının kapısında bile çoğu zaman Yahudiler dururdu; bunların görevi kurbanları sakinleştirmek ve sadece duşa girmekte olduklarına inandırmaktı. Tüm programın en şeytanca yönlerinden biriydi bu: İnsanların duyularını köreltmek, her türlü duygusal ve zi­hinsel güçlerini ellerinden almak, geride dehşete düşürülmüş cansız bir robottan başka hiçbir şey bırakmamak; böylece kamplardaki tut­sakları da cinayet makinesinin bir parçası olarak kendi halklarına karşı kullanmak mümkün oluyordu.. .

Yapılanlarla ilgili olarak, insan aklının inanmak istemeyeceği de­liller dinleyeceksiniz. Geçit töreni için verilen emirleri yerine getire­medikleri için, küçücük çocukların hastane pencerelerinden atıldığı­nı duyacaksınız.

Eichmann ve bürosunun çocukların sevk edilmesiyle ilgili emirle­rini sunacağız sizlere. Bunlardan birine göre çocuklar, Auschwitz'e gönderilecekler arasında pay edilecekti. On dört yaşındaki çocuklar, toplu imha kamplarına gönderilme nedenleri açısından 'bağımsız' kabul ediliyordu. En korkunç yazgıya kimlerin katlandığını da söyle­yemeyiz: Ölenler mi, yoksa akla gelebilecek her türlü saklanma yerinde, her türlü kovukta saklananlar mı, sonsuz bir yakalanma kor­kusuyla yaşayanlar mı, yoksa kendilerini saklamayı kabul eden Hı­ristiyan komşularının iyiliği sayesinde sağ kalanlar mı? Bilemeyiz. Okuldan ya da toplum örgütlerine bağlı merkezlerden dönen çocuk­lar, evlerinin bomboş olduğunu, anneleriyle babalarının bir 'aktion' ya da 'operation' ile ölüme gönderilmiş olduğunu görüyordu. Bu ara­da dairelerine de başkaları yerleşmişti.

Gaz odasında, analarının zehirli gazı solumasın diye göğüslerine bastırdığı, sonra cellatlar tarafından alınıp diri diri fırınlara ya da hazır bekleyen mezarlara atılan bebeklerle ilgili kanıtları dinleyeceksiniz.

Yıllarca kapılarını vuracak bir tüfek dipçiğinin sesini bekleyerek korku içinde yaşayan o mutsuz çocuklar, kurtulsun diye anababaları-mn ormanlara saldığı, ağlayan çocuklar, anında vurulduğu için göz­yaşlarını ve iç çekişlerini tutması öğretilen çocuklar, kökenlerini in­kâr edip Hıristiyan gibi davranması öğretilen çocuklar, babalarının, gözleri önünde kamçılandığını gören çocuklar, Alman cellatların, ön­ce kimin, babanın mı yoksa oğulun mu öldürüleceği konusunda göz­leri önünde 'görüşme' yaptığı çocuklar, dudaklarında 'Dinle, Ey İsra­il' ile açık mezarlara atılan çocuklar -o çocuklar ve gençler, işte on­lar... bu iddianamenin ruhu ve özüdür. O Anne Frank'lar ve Justine Dranger'ler ve daha milyonlarcası.

O çocuklardan bazılarının resimlerini sunacağız sizlere; açlıktan kemikleri çıkmış, korkmuş ve ezilmiş, gözleri dehşetten büyümüş çocukların. Gübre arabalarına atılmış sıska vücutların, ölüm odaları­nın eşiğindeki çaresiz küçüklerin resimlerini göstereceğiz.

Auschwitz'te her türlü yöntemle öldürülüyordu insanlar, vurula­rak, asılarak, dövülerek, ama esas olarak dev gaz odalarında. Bu oda­ların her birinde 2000 insan aynı anda 'duş'a sokulurdu, yani akan gazın altına. Hiç durmadan çalışırdı ölüm fabrikası. İki bin kişinin ölümü 25 dakika sürerdi. Cesetleri sonra da, beş büyük fırından birine götürülürdü. Birer kobaymışçasma tıbbi deneyler yapılırdı insanların üstünde. Kadınların cinsel organlarının bazı kısımları kesilir, kolları ya da bacakları röntgen ışınlarına tutulurdu bu talihsiz yaratıklar, ölüme yaklaşıp acıyla kıvranıncaya dek.

Erkekler hadım edilirdi. Parafin ve benzin enjekte edildiğinde, in­san derisinin nasıl reaksiyon gösterdiğini, kimyasal maddelerin zih­nin direnme gücü üzerindeki etkisini görmek için deneyler yapılırdı. Ceza yöntemleri, tarihin en vahşi barbarlarının yüzünü kara çıkarma­yacak türdeydi. Çırılçıplak dövmek nispeten hafif bir cezaydı, kulak­larının içine su dökülür, tırnakları sökülür, tutsaklar çıldırıncaya ka­dar aç bırakılırdı. Açlıktan ölüm cezasına çarptırılanların kapatıldığı ambarda, bir tutsağın cesedi bulunmuştu. Onun üstüne ikinci bir tut­sağın vücudu seriliydi. O da ölmüştü, elinde altındakinin cesedinden çıkardığı karaciğer duruyordu. Bir insan kardeşinin karaciğerini sö­kerken ölmüştü. Naziler'in Avrupa kültürüne katkısı, yamyamlığı geri getirmek olmuştur...

Sanığın, bütün bu suçları Yahudi halkını kısmen ya da tamamen ortadan kaldırma amacıyla, taammüden işlediğini kanıtlayacağız. Adolf Eichmann, kurbanlarından bir tanesine bile tanımadığı bir ayrı­calıktan yararlanacaktır. Kendini mahkeme önünde savunabilecektir. Akıbetine hukuk çerçevesinde ve kanıtlara göre karar verilecek, iddiaları kanıtlama yükümlülüğü iddia makamına ait olacaktır. Ve İsrail'in yargıçları, doğru ve adil bir karar verecektir.

Alman Dışişleri Bakanlığı'nın, Londra Radyosu'ndan yayınlanan ve Auschwitz'teki cinayetlerden sorumlu kişilerin yargı önüne çıkarı­lacağını bildiren uyarıyı, Eichmann'ı bilgilendirmek için yaptığından kuşku yoktur. Nisan 1945'te Almanlar'm sonu yaklaşırken bile, o kor­kunç nihai savaş atmosferinde bile, Doğu'dan, Batı'dan ve Güney'den Müttefik çemberi daralırken bile Eichmann, bir Alman Kızıl­haç temsilcisiyle yaptığı görüşmede, Himmler'in önerdiği gibi, Yahudiler'e daha insanca yöntemler uygulamayı asla düşünemeyeceğini söylemiştir.

Büyük Savaş'ta, Yahudi olmayan milyonlarca kişi de hayatını kaybetti. Burada, bu mahkemede, düşmanın hangi eylemlerinin u-luslararası hukukla belirlenen savaş yasalarına ve göreneklerine ay­kırı olduğuna karar verecek değiliz. Ancak tümüyle kendi durumu­muzu vurgulayarak, Yahudi halkına uygulanan imhanın, hiçbir aske­ri harekâtla bağlantısı olmadığını söyleyeceğiz. Bu, kentlerin bomba­lanmasıyla ya da denizaltı savaşıyla karşılaştırılamaz. O eylemler bi­rer savaş harekâtıydı ve meşru olsunlar ya da olmasınlar, savaşla bağlantılı olarak, savaş süreci içinde gerçekleştirilmişlerdi. Yahudiler'e uygulanan imhanın ise Almanya'nın ve müttefiklerinin yaptığı savaşla hiçbir ilgisi yoktu. Bu imha, savaşla 'aynı zamanda' gerçek­leştirildi, barut dumanının kötülükleri bir ölçüde örtüp gizlediği bir zamanda; ama asla savaşla bağlantılı olarak yapılmış ya da savaşın ihtiyaçları veya gereklerinden ötürü zorunlu hale gelmiş değildi.

Eichmann, 31 Mayıs 1962'de asıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MOĞOLLAR-SARI TEHLİKE

https://drive.google.com/file/d/1jbosXfTm3SLJgWd7SQDw878MnXWq2jmC/view?usp=share_link